us-KO.10 » Klasik Amerikan Otomobilleri

Cevapla
Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

us-KO.10 » Klasik Amerikan Otomobilleri

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 02 Eki Sal, 2007 12:10

Bu başlıkta klasik Amerikanlarla ilgili olarak bilgi,belge,resim ve broşürlerimizi paylaşacağız.Bu şekilde klasiklere ait olarak açmamız gereken başlıkları da tamamlamış oluyoruz.

Şimdi bazı arkadaşlarımız,"hani klasik Japon ve Kore otomobilleri başlığı yok mu?" diyebilirler.Deseler de haklılar ama,Kore arabaları zaten çok yakınlarda geldi.Japonlar eskiden bir miktar vardı ama klasikleşmiş çok çok bilinen Japon otomobili de pek yok.Ama klasik olduğunu değerlendirdiğiniz Japon ya da Kore otomobiline ait bilgileri paylaşmak maksatlı olarak yeni başlık açabilirsiniz.

Bu günkü konumuz çok çok eskilere gidiyor.1926 yılından bir Ford T modelin el kitabına göz atmaya ne dersiniz?Bu şekilde otomotiv endüstrisinin nerelerden nerelere geldiğini görebileceğiniz gibi,bazı teknik konuların ise çok fazla değişime uğramadan halen bile ilk yıllarda olduğu gibi uygulandığını göreceksiniz.

T model Ford'un en büyük özelliği ise seri üretim olarak üretilen ilk otomobil olmasıdır.

Not:Merak edenler için bir ipucu vereyim Koç Müzesinde T model Ford var.Bir gittiğinizde bu resimler ışığında inceleyin,bilgili olarak incelediğinizde daha çok beğeneceğinize eminim.



İlk olarak Ford T modellerini görüyoruz...

Resim

Şasi ve gövde parçalarının açıklaması (resmin yükleme kurallarından dolayı bazı yazılar okunmayabilir,isteyene büyük halini özelden gönderebilirim)

Resim


Direksiyon simidi ve buna bağlı kumandalar.(sağdaki el gazı uygulaması bu günkü traktörlerdekilere benzemekte)

Resim

Bu da T model motor kesiti.Burada en ilginç konu ilk hareketin elle verilmesi için krank kasnağına takılan ilk hareket kolu.Çünkü henüz marş motorlu sistem icad edilmemiş.(Bizim çocukluğumuzda bazı benzinli kamyonlarda da bu ilk hareket kolu kullanılırdı.Hatta çalıştırmaya uğraşırken motorun kimi zaman tersine çalışması sonucu kollarını kıran epey şoför olurdu.)
Ateşleme de motora bağlı bir manyeto ile sağlanmaktaydı.

Resim


Bu da debriyaj sistemi.Aslında debriyajda yapı olarak çok fazla farklılık da yok.Sadece geri vites için de ayrıca bir pedal konmuş.Pedal sistemi de bu şekilde doğarak zaman içerisinde gelişmiş.
Resim


Herkese selamlar...

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 03 Eki Çrş, 2007 18:45

Aslında 60 ve 70 lerde İstanbul'da bilinen ve tutulan Amerikan arabaları maalesef Chevrolet ya da Ford değil,Dodge,DeSoto ve Plymouth'dur.Bu üç marka da Chrysler grubu imali olup tutulmasının esas sebebi kaya gibi sağlam oluşlarıdır.

Aşağıya 1956 model Dodge otomobiline ait broşürlerden bir demet yüklüyorum.Bir inceleyin,görüşlerinizi bilahere alalım.

Herkese selamlar...


Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 10 Eki Çrş, 2007 07:19

Bu gün de bundan tam 57 yıl öncesine yani 1950 yılına gideceğiz.Tanıtacağımız otomobil ise 1950 model Studebaker.

O yıllarda bizim insanımızın yaratıcı zekası bu otomobilin markasına dili dönmediğinden "Sütlü bekar" gibi anlamsız bir isim taksa ve de bu otomobil gerek ticari olarak ve gerekse de hususide pek fazla görünmemekle birlikte aslında pek çok da teknolojik özellikleri de üzerinde bulunduran bir otomobildir.

Ön kısmının rokete benzemesi ve farklı tasarımının da etkisiyle "Batman & Robin" ve "Maske" gibi yeni filmlerde ve pek çok da eski filmde de rol almıştır.En güzel oynayabildiği rol ise takip sahneleridir. :lol:

Bu otomobili hatırlamakta zorluk çekenler için işte resmi:

Resim

İsterseniz önce teknik özelliklerine bir göz atalım.İşte kendi broşüründen motor teknik özellikleri:

Resim

Bunlar da o yıl üretilen modelde yer alan yenilikler.Dikkatli okursanız şimdilerde bile bizlere yenilik olarak sunulan pek çok şey bu modelde var.Ve hatta hala bile pek çok otomobile uğrayamamış ya da pahalıya mal olması nedeniyle ucuz ikamelerine yönelinmiş (bağımsız çift salıncaklı ön süspansiyon gibi) yenilikler görebilirsiniz.

Resim

Bunlardan en ilginç olan özellik ise bana göre "Hill holder" yani yokuşlarda kalkışta geri kaçmayı önleyen sistem.

Resim

Bu da siyah zeminli gösterge tablosu.O yıllara göre çok bilindik bir şey değil.Zemin alttan aydınlanarak sadece rakamların ve ibrenin olduğu yer ışıklı kalıyor,diğer bölümler siyah olduğu için gece kullanımlarında avantaj sağlıyor.Şimdiki gösterge tabloları gibi.

Resim

Aşağıdaki resimde de çok daha ilginç bir havalandırma ve ısıtma sistemi görüyoruz.Bizde şimdi bile çok lüks otomobiller hariç,kalorifer sistemi aracın sadece ön tarafını etkiler.Arka taraf bir miktar yol alıp otomobilin tamamı ısınınca ısınabilir.Bu sistemde ön koltuk altına yapılan yerleştirme neticesi,arkadaki yolcular da düşünülmüş.

Ancak şunu da ilave edeyim ki neticede bu broşürler de reklamdır.Aslında Amerikan otomobillerinin tamamında çok da kaliteli ısıtma görülmez.Hatta klimaları bile şimdiki klimalar kadar etkili de değildir.

Resim

Mekanik bir sistemle biten balatalara göre fren ayarlarının yapılmasına dair aşağıdaki resim de ilginç.Bu model Studebaker'larda disk fren sistemi haliyle bilinmez.4 tekerlekte de kampana tipi fren bulunur.Kampanalı frenlerde balata kampanaya yarı değer ya da değmez vaziyette seyreder.Bu şekilde olduğu taktirde fren tutar yoksa tutmaz.Ayrıca 4 tekerlekteki fren boşluk ayarlarının da aynı olması lazım gelir ki özellikle ani frenlerde otomobil sağa sola çekme yapmasın.İşte bu ayarı mekanik ve otomatik olarak sağlayan sistem bu otomobillerde o yıllarda vardır.

Resim

Bu resimde de otomobilin içini görüyoruz.Adeta bir salon gibi ve dümdüz.Ön ve arka koltuk arasındaki mesafenin genişliğine bakın.Boyu ne kadar uzun olursa olsun herkes rahatlıkla bu koltukta keyifli yolculuklar yapabilir.Ama esas işin ilginç yanı bu otomobil arkadan itişli olmasına rağmen arka koltukta şaft tümseğini yok edebilmişler.Halbuki arkadan itişli bütün otomobillerde bu tümsek vardır.Bunu görüp de " Hayır,bu otomobil önden çekişlidir,ondan tümsek yok " diyenler için de şasi görünümünü ilave ediyorum.

Resim

Resim

Bir husus daha kaldı.İlk baştaki teknik özelliklerde "Vacuum Booster" adlı bir düzenekten bahsediliyor.Bu model otomobillerde cam silecekleri elektrikli değildir.Vakumla çalışan ilginç silecek motorları vardır.Bu motorlar da vakum ihtiyacını motorun emme manifoldundan sağlarlar.Dolayısıyla alçak devirlerde buradaki vakum daha fazla olduğundan silecekler hızlı çalışır.Ancak yüksek devirlerde buradaki vakum miktarı düştüğünden sileceklerin de hızı düşer.Yani özellikle hıza ihtiyaç duyulan sollama vb. durumlarda silecekler aksine daha yavaş çalışır.Bu mahzuru önlemek üzere araç üzerine vakum artırıcı bir düzenek ilave edilerek bu sorun giderilmiş.

Herkese selamlar...

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Buick

Mesaj gönderen Esat » 15 Eki Pzt, 2007 19:41

Resimdeki Buick LeSabre luxus hakkında biraz bilgi isteyelim bakalım Buick ler hakkında neler çıkıyor, resimlediğim araba oldukça temizdi, geniş ve yassı kasası yere çok sağlam basıyor izlenimi veriyor ama gerçekte neler vaad ettiğini bize Ali Bey söyleyecektir umarım.

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 15 Eki Pzt, 2007 21:40

Yukarıdaki Buick konusuna gireceğiz tabii ki ama önce işin biraz da edebiyat faslına girelim.

Şimdilerde bizde çok fazla yeni örnekleri görünmemesine rağmen II.Dünya Savaşı'ndan sonra yaklaşık bir 5 yıllık zaman süresinde Amerikan otomobil sanayii kendisini toparlayarak Dünya piyasasına hakim olacak modellerin üretimine geçmiştir.

Harpten sonraki kayda değer en büyük ilk gelişme 1949 yılı modellerinde yakalanmış ve bu gelişme tıpkı Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselme devri gibi 1965 yılına kadar sürmüştür.Gerçekten de en çok bilinen ve tercih edilen modeller bu 17 yıllık zaman dilimi içerisinde piyasaya çıkmıştır.

Ben bu dönemi de üçe ayırıyorum.Birinci dönem 1949-1954 arası altı yıllık ve altı yeni modellik dönem.Bu dönemde yuvarlak hatlar ön plandadır.Nikelajlar bol miktarda kullanılmıştır.Geniş ,ferah ancak dar görüş açılı tasarımlar mevcuttur.İşte örnek :1952 Chevrolet ve 1951 Buick
Resim

Resim


İkinci dönem ise 1955-1962 arası sekiz yıllık dönem.Aslında bu dönemi de 1955-1957 ve 1958-1962 dönemleri olarak ikiye de bölebiliriz ama, genel yapının aynı olması dolayısıyla birlikte mütalaa etmekte fayda var. Bu dönemin karakteristik özellikleri ;yarım kuyruklu ve kuyruklu arka dizayn,tam bombeli ön ve arka siper camları,nispeten aerodinamik yapı ve yüksek estetik olarak tanımlanabilir.Bu modellere de örnek verecek olursak ,işte estetiğin sembolü 1956 Chevrolet ve yine GM üretimi bir 1956 Pontiac aynı broşürde tanıtılmış.Ve yine 1955 Buick.

Resim

Resim

Bu da 1958 model Chevrolet.
Resim

Burada dikkatinizi çekeceğim bir husus var.Amerikan otomobil sanayiini Osmanlı İmparatorluğu'na benzettiğimi söylemiştim.İşte İstanbul'un fethi 1956 Chevrolet'tir.Bu resmi bir kez daha incelemenizi öneririm.Ve işte Dünya üzerinde üretilmiş en estetik otomobil: 1956 Chevrolet
Resim

Sonuncu dönem ise 1963 ve sonrasını kapsayan dönemdir ki, ilk başlardaki derli toplu estetik yapı yerini tamamen iri devasa kasalara ,daha kübik yapı tarzına bırakmıştır. İşte örneklerimiz 1963 Chevrolet broşüründen.Dikkat ederseniz estetik yerini biraz hantallığa bırakmış.


Resim

1965 sonrasında ise Amerikan otomobillerinde gerileme başlar.Bu gerileme de özellikle 1970 li yılların başlarında iyice belli olur.Bir taraftan Avrupa otomobillerle baş edebilmek için ne küçük ne de büyük Chevrolet Nova,Buick Skylark,Mercury Monarch,Ford Granada gibi modeller üretilmeye başlanır.Diğer taraftan da yine eski alışkanlıkla büyük otomobiller de üretilir.Bu gerileme dönemi de 1976 ve 77 yıllarında tavanı bulur.

Günümüze gelindiğinde artık Amerikan otomobillerinin kendine has görüntüleri sadece TV programlarında nostalji köşelerinde kalır.Ya da Kore imali otomobillere Chevrolet amblemi takılır.

Konuyu oldukça dağıttık .Resime dönecek olursak Le Sabre modeli Buick de gerileme dönemi otomobillerinden.Muhtemelen 1973 yada 74 model.Bu modellerde ağırlıklı olarak 220 - 260 HP gücünde V8 tipi 350 yada 450 cu/inch kapasiteli benzinli motorlar kullanılmıştı.Le Sabre Buick'in lüks modellerinden olmasına rağmen aynı zamanda da fiyat açısından ekonomik bir modelidir.Resimdeki de oldukça temiz kalmış güzel bir otomobil.

Herkese selamlar...

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 22 Eki Pzt, 2007 22:23

Bu akşam bahsedeceğimiz otomobil , otomobil sanayiinin altın yılı olarak kabul edebileceğimiz 1956 yılına ait bir Ford.

Ford'un ayrıntılarına geçmeden önce Amerikan otomobil sanayii hakkında kısa bilgiler vereyim.Bizim sayfalarımıza düşen klasik Amerikan otomobilleri üç ana firma ve birkaç yan firma tarafından üretilmiştir.

Bunlardan en bilindik olanı kısaca GM olarak bildiğimiz,Amerika'dan Avrupa'ya,İngiltere'ye,bir zamanlar İran'a,Uzak Doğu'ya ve hatta Avustralya'ya kadar her yere el atmış Chevrolet,Pontiac,Oldsmobile,Buick,Cadillac,Opel,Vauxhall,Humber gibi markaları bünyesinde toplamış General Motors'dur.

İkinci firma olarak da şu yıllarda artık Daimler-Chrysler çatısı altına girerek kendi benliğini kaybeden ve esas olarak Dodge,DeSoto,Plymouth ve Chrysler markalarını ihtiva etmekle birlikte,ilerleyen yıllarda Avrupa'ya atlayıp Fransız Simca'yı da kendi içine alan Chrysler firmasını sayabiliriz.

Birazdan anlatacağım 1956 Ford'un üreticisi Ford Motor Co.da pek çok ülkeye el atarak,biz dahil pek çok yerde Ford ya da başka isimlerle üretimlerini sürdüren üç büyüklerden yine büyük bir firmadır.

Bir önceki mesajımda bahsettiğim filmlerde başroller oynamış Studbaker ile Rambler,Nash,Jeep ve Kaiser markalarını içinde barındırmakla birlikte ilerleyen yıllarda sadece kendi adı olan AMC yi marka olarak kullanan ve daha sonra rekabete ayak uyduramayarak Chrysler bayrağı altına giran AMC de üç büyüklerden sonra gelen daha küçük firmalardan biridir.

Lafı fazla uzatmadan 1956 Ford'a gelelim isterseniz.1956 Ford da aynen Chevrolet ve Plymouth'da yakalanan 1955-56 yılı tasarım ve estetik güzellik başarısını yakalamış otomobillerden biridir.

1956 Ford'un en büyük özelliği ise bence üzerindeki motorlarda saklıdır.Çünkü 56 Ford dendiğinde hemen akla V8 benzinli motorlar gelir.

Benim bildiğim bu modelde üç çeşit V8 kullanılmıştır.Bunlardan 272 cu/inch kapasiteli "Fındık sekiz" motoru 162, 292 cu/inch kapasiteli motoru 200, Lüks Ford modeli Thunderbird'de de kullanılan performans motoru 312 cu/inch kapasiteli V8 motoru ise 225 HP güç üretir.

225 HP motora sahip modeller büyük çoğunlukla da otomatik şanzumanlarla donatılmıştır ve 220 km/h hızlara rahatlıkla ulaşabilirler.

O yıllarda aslında 223 cu/inch kapasiteli sıra tipi 120 HP lik benzinli motorlar ve düz vitesli şanzumanlarla donatılan modelleri ise her nedense pek de tutulmazdı.

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim


Resim

Resim

Resim

Resim


Resim

Herkese selamlar...

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Mesaj gönderen Esat » 23 Eki Sal, 2007 06:54

Çok ilginç bu resimlerdeki araçları hiç Ford olarak düşünmemiştim, ülkemizde çok miktarda bu araçtan mevcut filmlerde de sürekli görürdük demek ki çok sayıda üretilmiş ama nedense bana hep böyle Dodge Desoto gibi kamyon modellerini çağrıştırmıştır, gerçi Dodge ve Desoto nun binek araçları da var sanırım? Kasa olarak çok beğendiğim bir modeldi burnu biraz yüksekte, geniş yuvarlak farlar, büyük ön kaput ve yuvarlak hatları ile çok hoş bir tasarımdır. M. Ali Bey Ford' un Mustang serisi ile ilgili bilginiz varmı? Mustang ler kaç yılında üretimine başlandı, motor serileri nelerdir, kasa olarak oldukça farklı modelleri olduğunu biliyoruz. Bu araçlar hakkında da biraz bilgi verebilirseniz sevinirim.

Görüşmek üzere.

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 23 Eki Sal, 2007 08:58

Aslında Mustang konusunu ilerleyen günlere saklıyordum ama Esat üstadım sorduğuna göre cevaplayalım. :lol:

Mustang Amerikan spor otomobilleri piyasasına öncülük etmiş bir otomobildir.İlk üretimi de 1964 yılına dayanır.En çok tutulan modeli de aşağıda broşürlerini yüklediğim 1965 modeldir.

Ford'un Mustang modelinin Amerikan otomobil sanayiinin üç büyüklerindeki diğer emsalleri ise Chevrolet Camaro,Mercury Cougar,Pontiac Trans-Am,Dodge Challenger gibi modellerdir.Bu modeller hakkında da ilerleyen günlerde bilgi verebilirim.

Mustang'ın en yaygın modelleri 1964 ila 1973 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde üretilen modellerdir.1974 yılından itibaren ise Amerikan otomobil sanayiinin girdiği kriz neticesi geçirdiği bunalım sonucu; kasaların küçülmesi,motorların güç ve sarfiyatlarının düşürülmesi,Avrupa otomobillerle rekabet çabası gibi nedenlerle ortaya çıkan Chevrolet Vega,Ford Pinto gibi Amerikan otomobili ile alakası kalmayan modellerin piyasaya sürülmesi sonucu Mustang da değişime uğrayarak kendi benliğini yitirmiştir.

Son yıllarda günümüz teknolojisi ile 1965 Mustang tasarımını birleştirerek yeni model yaratma çabalarının ise olumlu bir sonuç verdiğini söyleyemeyiz.Çünkü bu otomobillerin en büyük özelliği aşırı tüketim ile bu performansları yakalayabilmeleridir.

İşte 1965 model Mustang.Adedi bilgileri konusunda fazla bir şey yazmıyorum.Broşürde zaten bahsedilmiş.Motor tipi olarak zaten yukarıda 1956 Ford'da bahsettiğim motorun aynıları Mustang'a da uygulandığından fazla bir farklılık yoktur.

Ancak ayrıntılara mutlaka dikkat edin.Bu gün bile bu teknoloji ile böylesine güzel tasarım ve işçilik göremezsiniz.

En alt resimde de şimdilerde çok mühim bir özellik ve yeni bir keşif gibi lanse edilen soğutmalı fren diskinin 1964 model bu otomobilde 44 yıl önce kullanıldığına şahit oluyoruz.

Yine bir resimde kilometre saatinin 140 mil son sürate işsret ettiğini görüyoruz.Bu da bizim anlayacağımız lisanla yaklaşık 225 km/h hıza tekabül eder.

Şimdi artık lafı kesip,kullanma zevki,tasarım,benzin,nikelaj,çelik saç ve derinin zirveye vurduğu,plastik gibi ucuz ve kalitesiz malzemenin hiç uğramadığı bir kalite sembolünü hep beraber inceleyelim.

Herkese selamlar...


Resim




Resim



Resim




Resim




Resim




Resim




Resim




Resim




Resim




Resim




Resim





Resim





Resim





Resim





Resim





Resim

Kullanıcı avatarı
M.Ali Sade
Aylık Paso
Mesajlar: 56
Kayıt: 27 Eyl Prş, 2007 23:37

Mesaj gönderen M.Ali Sade » 25 Eki Prş, 2007 10:20

Bizim çocukluk ve gençliğimizde şimdiki klasik Amerikan otomobilleri haliyle klasik değildi.Onlar yaşamın bir parçasıydı.Bindiğimiz dolmuş 1956 modeldi.Çağırdığımız taksi 1952 modeldi.Ve hepsinden önemlisi bunlar orijinal hallerindeydi.Ne şaselerinde bir tadilat,ne dış görünümlerinde değişiklikler vardı.LPG vs. sapıklıklar o yıllarda bilinmezdi.

Bunlar hakkında bilgiler de ya kullanan şoförler,ya tamirhanelerdeki ustalar-ki fazla konuşup da işi açık etmezlerdi-ya da o yıllarda Beyazıt Sahaflar Çarşısı'nda eski okunmuş sayıları bile oldukça da pahalı satılan Popular Mechanix,Popular Science,Hobby ve Science et Vie gibi Amerikan,Alman ve Fransız dergilerinden edinilirdi.

Bir şeyler öğrenenler de bu öğrendiklerini mutlaka arkadaşlarına anlatarak,arabalar üzerinde göstererek edinilen bilgiyi paylaşarak çoğaltırlardı.Bir şekilde sözlü internet yani.Benim de pek çok konudaki şimdiki bilgilerimin kaynağı yaşayarak öğrenildiği için yer eden bu bilgilerdir.

Bir otomobil V8 motorlu da olsa onun yaktığına bakılmaz,orijinal haliyle muhafaza edilmeye çalışılırdı.Şimdiki gibi internet,telefon,kargo gibi kolaylıklar da yoktu.İhtiyaç olup da bulunmayan yedek parçalar için İstanbul Taksim , Tarlabaşı ve kısmen Aksaray'a Anadolu'nun dört bir köşesinden insanlar akın ederlerdi.Aranan her ne ise mutlaka buradan bir şekilde ucuz ya da pahalı temin edilir ve eli boş asla dönülmezdi.Zaten şimdiki medya patronlarının da bahsettiğim yerlerde yedek parçacılıktan medya imparatorluklarının başına gelmesi sizlere bir şeyler hatırlatıyordur herhalde.

İlk yerli otomobilin 1966 yılında piyasaya çıkması da klasik Amerikan otomobillerinin piyasa hakimiyetini etkilemedi.Çünkü ilk yerli otomobilimiz olan Anadol bizim insanımızın Amerikanlarda bile sevemediği inip binmesi adeta dert olan tek kapılı tipteydi ve yine plastik parçanın bile olmadığı,çelik , nikel ve kromun zirveye vurduğu yıllarda hiç alışık olunmayan fiber-glas gövdeliydi.

Benzin tüketimi Amerikanlara göre neredeyse 1/4 oranında ve hatta daha bile az olmasına rağmen bu otomobil ve diğer iki yerli otomobil umulan ilgiyi ancak 1976 yılı sonrasında yakalayabildi.Bunda ana etkenler olarak 1971 yılı Amerikan otomobil sanayii krizi sonucu piyasaya verilen ne küçük ne de büyük kasalı, Chevrolet Vega,Ford Pinto gibi kalitesi düşük otomobillerin Amerikan otomobillerinin prestijlerini sarsması,akaryakıt ve yedek parça fiyatlarının aşırı artması,dünyadaki ekonomik krizler ve Amerika'nın baş belası Vietnam'dan dolayı yedek parça ikmalinde yaşanan aksamalar gibi etkileri sayabiliriz.

Dolayısıyla insanımız ilk önceleri gaz tenekesi,kibrit kutusu,eşşek yemi gibi aşağılayıcı tabirlerle baktığı yerli otomobillerin iyi ya da kötü özelliklerini üretimin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra kavrayabildi.Ve bu tarihten itibaren de dört kapılı Anadol'lar,Murat 124 ler ve Renault 12 ler gerek ticari olarak ve gerekse eski tabiri ile tenezzühte yani hususi binek olarak yaygınlaşarak bizim klasiklerin işlerine yavaş yavaş son verdi.

Klasikler ise üzerlerindeki motorlar dizele çevrilerek,mis gibi salıncaklı ön takımları minibüs dingillerine,üç vitesli direksiyondan lokum gibi vitesleri yerden biten cayırtılı pis şanzumanlara döndürülerek,şaseler bilen bilmeyen ustalarımız tarafından uzatılarak,içlerindeki kendilerine has koku bile yok edilerek ticaride bir müddet daha kullanılmak üzere yürüyen ucubelere döndürüldüler.

Yine de halen bile klasikleri seven,onları "pamuğa sararak" saklamayı başarabilen, orijinalliklerini muhafaza edebilen insanlarımız çok şükür mevcut.Ancak ne kadar da olsa artık klasik bir otomobile bakabilmek,onu yürür durumda tutabilmek,arada sırada da olsa yürütmek normal gelir düzeyinde bir şahıs için çok masraflı bir hal aldı.Bu yüzden R.Koç müzesi tipinde ama ufak çaplı müzelerin yaygınlaşması da klasikleri koruma altına alarak gelecek nesillere ulaştırma adına güzel bir etken.

Herkese selamlar...

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Mesaj gönderen Esat » 25 Eki Prş, 2007 19:41

Bahsettiğiniz arabaları çocukluğumun dolmuşları olarak çok iyi biliyorum, tabii o zamanlar daha kıçımız koltuğa değmediğinden olsa gerek sadece bu koca cüsseli damalı araçlar ile Şehremi - Eminönü arasında yolculuk etmek ile yetinirdik, zamanlar ergenlik çağımızda seyrettiğimiz hem Türk hemde Amerikan filmlerinin etkisi ile olsa gerek Amerikan arabalarına karşı bir ilgi de ortaya çıktı, geniş kasalar, yola bir kedi gibi tutunan yürür aksam, geniş ve tek ön koltuk (:D) koldan vites, ve hakikaten bugün bazı arabalarda daha yeni gördüğümüz pek çok teknik detay.

Delikanlılık zamanlarımızda ise daha çok 70-80 li yılların Pontiac ve Chevrolet modelleri daha bir göz önümüzde idi, gerçi 80 lerden sonra kasalar ve motorlar ufalmaya başlasada nikelajlı ve havalı karoserleri ile yinede ilgi çekmeye devam ediyorlardı, sizinde bahsettiğiniz gibi BMW 7.35 e LPG taktıran tiplerde henüz ortalıkta olmadığından motorlar hala olabildiğince benzinli ve güçlü idi, sadece daha eski modellerin dizele çevrilmiş dolmuştan bozmaları ortalıkta dolaşırdı, aslında müze ya da müze benzeri ortamlar kurulması konusunda size sonuna kadar katılıyorum bu araçlar ülkemizin lastik tekerlekli araç geçmişinde önemli bir yer tutmaktadır bir şekilde bu tarihe de sahip çıkmak gerekiyor.

kemal
Hareket Amiri
Mesajlar: 1577
Kayıt: 24 Eyl Pzt, 2007 09:41

1962 Chevrolet okul otobüsü

Mesaj gönderen kemal » 01 Kas Pzr, 2009 23:28

Resim

Cevapla

“Klasik Otomobiller” sayfasına dön