tr-T.09 » Tramvaylar ve Kent Kimliği

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

tr-T.09 » Tramvaylar ve Kent Kimliği

Mesaj gönderen Esat » 16 Kas Cmt, 2013 00:36

Sevgili üyelerimiz ve mesajı okuyan henüz üye olmamış ziyaretçilere bir sorum olacak :) Başar bu soruyu sen biliyorsun ben senden oldukça tatmin edici bir de cevap aldım zaten ama istersen burada da yavaş yavaş paylaşırsın, ben senin dışındaki arkadaşların görüşlerini merak ediyorum, bir şeyler yazarsanız cidden memnun olurum.

Cevap aradığım soru şu: Bir raylı sistem aracı (bunu toplu taşıma aracı olarak genişletebiliriz de) bir kente ait olabilir mi? Yani burada kendi imkanların ile yapmak ya da bir firmaya sipariş edip baştan sıfır bir araç ya da modifiye yaptırmayı kast etmiyorum, aracın kentliler tarafından kabulllenilmesini kast ediyorum. Böyle bir algı var mı? Bunu İstanbul özelinde sormuyorum, yani Bursalı, Kayserili, Ankaralı, Eskişehirli, Antalyalı böyle sayıp gidelim :) ya da Alamanyalı fark etmez. Bir araç "KENTE AİT" olabilir mi? İnsanlar böyle bir algı ya da sevgi gösterebilir mi? Bunu sağlayan nedir? Araç mı? İşletme kalitesi mi? Hizmet mi? Kent mi? Ne?

Cevaplarınızı merak ediyor ve bekliyorum :) hayırlı bir iş, hadi tutun bir ucundan.

btgn
Yıllık Paso
Mesajlar: 425
Kayıt: 08 Tem Prş, 2010 17:34

Mesaj gönderen btgn » 16 Kas Cmt, 2013 00:45

Türkiye'de Bursa ve Eskişehir'de görebildiğim kadarıyla var. İstanbul'da ise o kadar kalabalık var ki insanların tramvaylara karşı olan tutumunu gözlemlemek ne mümkün.

mustafaguler
Müdavim
Mesajlar: 801
Kayıt: 05 Haz Cmt, 2010 17:12

Mesaj gönderen mustafaguler » 16 Kas Cmt, 2013 00:51

Bursalılar İpekböceği'ni sahiplenmiş durumda diyebiliriz. Otobüs konusunda da Güleyüz Cobra bu şehrin otobüsü deniliyor ama ne yazık ki kentte İstanbul'da bulunan Cobra'lar kadar Cobra yok. Bu konuda da Burulaş'ı çok eleştiririm. Bir de Bursa ile özleşmiş Peugeot-Karsan J9 minibüsler var, sonrasın da Karsan tüm telif haklarını alıp kendi markası altında üretmeye başladı ve şuan J10 adıyla piyasa da mevcut

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Mesaj gönderen Esat » 16 Kas Cmt, 2013 00:52

btgn yazdı:Türkiye'de Bursa ve Eskişehir'de görebildiğim kadarıyla var. İstanbul'da ise o kadar kalabalık var ki insanların tramvaylara karşı olan tutumunu gözlemlemek ne mümkün.
Yani Bursa ve Eskişehir' de insanlar aracı kentin bir kimliği, mobilyası olarak kullanıyorlar, böyle anlıyorum. Peki bunun sebebi ne? Mesela Bursa' da araç daha yeni yola çıktı, eksiği gediği var mı ya da ne bileyim aslında bir şey bilinmiyor, Bursa' daki olay aracın orada üretilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Yani öyle ya da böyle "Made In Turkiye" ifadesi yeterli mi?

Eskişehir' de durum biraz daha farklı, araç herşeyi ile yabancı ve pek çok başka kentte de kullanılıyor. Dolayısı ile orada acaba neden kabullenildi? Tek tip olması mı? 2 hattın kenti güzel bir şekilde işletiliyor olması mı? Yani hat yapısı işletme mantığı mı? Ya da senin söylediğin gibi insanların aracı inceleyecek, onunla vakit geçirecek olanağı mı var? İstanbul' da bu yok, zaten kalabalıktan aracı göremiyorsunuz ki :) bir de günümüzün modası var asosyallik, en iyi arkadaşlarımız cep telefonu ve tabletler, kafayı kaldırıp tramvaya bakmıyor muyuz?

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Mesaj gönderen Esat » 16 Kas Cmt, 2013 00:54

mustafaguler yazdı:Bursalılar İpekböceği'ni sahiplenmiş durumda diyebiliriz. Otobüs konusunda da Güleyüz Cobra bu şehrin otobüsü deniliyor ama ne yazık ki kentte İstanbul'da bulunan Cobra'lar kadar Cobra yok. Bu konuda da Burulaş'ı çok eleştiririm. Bir de Bursa ile özleşmiş Peugeot-Karsan J9 minibüsler var, sonrasın da Karsan tüm telif haklarını alıp kendi markası altında üretmeye başladı ve şuan J10 adıyla piyasa da mevcut
Otobüs konusu da enteresan mesela, bir kentte illa tek tip araç olmalı mı? Bence olmalı, olabildiğince olmalı, mesela şu an İstanbul tam bir keşmekeş, otobüs mezbeleliği, ne markalarını ne modellerini bilmiyorum, ha ilgili değilim o başka ama çok fazla marka ve model var, sen bunları istediğin kadar 4 renkte toplamaya çalış, iyi fikirdi aslında bu renk olayı ama tutmadı galiba.

Raylı sistem araçlarında da araç çeşitliliği kentlinin algısını bozuyor olabilir mi?

mustafaguler
Müdavim
Mesajlar: 801
Kayıt: 05 Haz Cmt, 2010 17:12

Mesaj gönderen mustafaguler » 16 Kas Cmt, 2013 01:03

Esat yazdı:
mustafaguler yazdı:Bursalılar İpekböceği'ni sahiplenmiş durumda diyebiliriz. Otobüs konusunda da Güleyüz Cobra bu şehrin otobüsü deniliyor ama ne yazık ki kentte İstanbul'da bulunan Cobra'lar kadar Cobra yok. Bu konuda da Burulaş'ı çok eleştiririm. Bir de Bursa ile özleşmiş Peugeot-Karsan J9 minibüsler var, sonrasın da Karsan tüm telif haklarını alıp kendi markası altında üretmeye başladı ve şuan J10 adıyla piyasa da mevcut
Otobüs konusu da enteresan mesela, bir kentte illa tek tip araç olmalı mı? Bence olmalı, olabildiğince olmalı, mesela şu an İstanbul tam bir keşmekeş, otobüs mezbeleliği, ne markalarını ne modellerini bilmiyorum, ha ilgili değilim o başka ama çok fazla marka ve model var, sen bunları istediğin kadar 4 renkte toplamaya çalış, iyi fikirdi aslında bu renk olayı ama tutmadı galiba.

Raylı sistem araçlarında da araç çeşitliliği kentlinin algısını bozuyor olabilir mi?
Ben zaten İstanbul'da ki renk olayını hala anlamış değilim. Neden o kadar renk olur bilmiyorum. Bakım maliyetleri düşünüldüğünde evet tek bir marka olması avantajlı gibi görünür ama uzun vadeye bakıldığında bu sefer o markanın bağımlısı olmuş olursun. Mesela Bursaray'a Bombardier'ler gelince bende bir dinamizmin ve farkındalık kattı. Bu iş otobüslerde de öyledir aslında. Önceden BOİ'nin elinde Ikarus ağırlıklı bir filo vardı ve Bursalı Ikarus'tan başka otobüsü bilmezdi. Şimdi Burulaş Otokar ve Temsa markalarını da almasa filo da Mercedes'ler fink atacaktı gerçeğinde sayı olarak Mercedes'ler hala üstün o ayrı mesele.

Kullanıcı avatarı
alabay
Evliya Çelebi
Mesajlar: 5555
Kayıt: 21 Eyl Cum, 2007 12:12

Mesaj gönderen alabay » 16 Kas Cmt, 2013 12:32

Esat, o yazılarımı bir gün gözden geçirip, buraya yerleştiririm.

Sallama misaller: Londra çiftkatlıları; Berlin çiftkatlıları; Berlin S-Bahnı; Wuppertal Schwebebahnı; Freiburg GT8… tramvayları. Bunlar tamamen kente ait, kentle bir simgeler. Eskiden İstanbul tramvayları da öyleydi. Bir de belki bizim eski troleybüsler ve Leylandlar.

Ama şöyle bir şey de var: Bugün modeller genelleme. Strasbourg’un tramvayı kimlikli, ama her Fransız kentinde Fransız tramvayı var, onlara yüz surat vermek çok farklı (bunu Mulhouse acaip iyi beceriyor). Berlin çiftkatlıları hep ve her zaman Berlin’de ve ek olarak Lübeck’te işlerlerdi. İthal tek Bağdat’aydı (800 tane!). Combino tramvayları meselâ bence bir kent mobilyası çok zor olurlar. Özellikleri gerekir, renk, tabelâ, vesaire. Ama meselâ eski GT8 Freiburg Modeli ismiydi bile.

Kullanıcı avatarı
Esat
Pir-i Seyyâh
Mesajlar: 18060
Kayıt: 17 Eyl Pzt, 2007 13:37

Mesaj gönderen Esat » 16 Kas Cmt, 2013 12:37

alabay yazdı:Ama şöyle bir şey de var: Bugün modeller genelleme. Strasbourg’un tramvayı kimlikli, ama her Fransız kentinde Fransız tramvayı var, onlara yüz surat vermek çok farklı (bunu Mulhouse acaip iyi beceriyor). Berlin çiftkatlıları hep ve her zaman Berlin’de ve ek olarak Lübeck’te işlerlerdi. İthal tek Bağdat’aydı (800 tane!). Combino tramvayları meselâ bence bir kent mobilyası çok zor olurlar. Özellikleri gerekir, renk, tabelâ, vesaire. Ama meselâ eski GT8 Freiburg Modeli ismiydi bile.
Katılıyorum ve aslında İstanbul otobüslerin renklenmesi olayına da biraz bu gözle bakmamışmıydık? Belki renkle işletme özelliği ayrımı olabilir en azından gibi. Tramvaylar için iyi bir örnek Viyana ULF leri mesela, Viyana dışında sadece bir Romanya kentine az sayıda satıldı ve bu işle ilgili herkes aracı Viyana Tramvayı olarak biliyor. Üzerine reklamda kaplansa araç özelliğini kaybetmiyor çünkü standart bir tasarımı yok bu bir, ikinci olarakta şehir yönetimi aracı her fırsatta öne çıkartıyor, tabii ki halkın kentlilik bilinci kent unsurlarını sahiplenme bilinci bunların hepsinin üstünde. Biz de bu çok eksik gibi, Nerelisin diye sorduğun kimse İstanbulluyum demiyor, kaldı ki babası bile orada doğmuş olsa, adam kabullenmiyor, en büyük derdimdir İstanbulluluğumu kimseye anlatamıyorum :):)

Ben bu konuşmalardan iyi bir not çıkacağını umuyorum, belki bir iki çalışma bu yönde kanalize edilebilir, arkadaşlar böyle online bir odak grubu toplantısı oluyor :) kısmet olsa da yüzyüze de konuşabilsek bunları.

btgn
Yıllık Paso
Mesajlar: 425
Kayıt: 08 Tem Prş, 2010 17:34

Mesaj gönderen btgn » 16 Kas Cmt, 2013 13:07

Yani Bursa ve Eskişehir' de insanlar aracı kentin bir kimliği, mobilyası olarak kullanıyorlar, böyle anlıyorum. Peki bunun sebebi ne? Mesela Bursa' da araç daha yeni yola çıktı, eksiği gediği var mı ya da ne bileyim aslında bir şey bilinmiyor, Bursa' daki olay aracın orada üretilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Yani öyle ya da böyle "Made In Turkiye" ifadesi yeterli mi?

Eskişehir' de durum biraz daha farklı, araç her şeyi ile yabancı ve pek çok başka kentte de kullanılıyor. Dolayısı ile orada acaba neden kabullenildi? Tek tip olması mı? 2 hattın kenti güzel bir şekilde işletiliyor olması mı? Yani hat yapısı işletme mantığı mı? Ya da senin söylediğin gibi insanların aracı inceleyecek, onunla vakit geçirecek olanağı mı var? İstanbul' da bu yok, zaten kalabalıktan aracı göremiyorsunuz ki Smile bir de günümüzün modası var asosyallik, en iyi arkadaşlarımız cep telefonu ve tabletler, kafayı kaldırıp tramvaya bakmıyor muyuz?
Bursa'daki tramvay olayı aslında Cumhuriyet Caddesi'ndeki hat ile başladı. Hatta kullanılan araçların ufak tefek ve sempatik oluşu milletin beğenisini kazandı. Hat boyunca her tramvay geçişinde insanlar işini gücünü bırakıp tramvayı izler, gülümser oldular. Bu da bana göre halkın tramvayı benimsemesinden ve sevmesinden kaynaklanıyor.

İpek Böceği'ne gelirsek , kentin havasında yaptığı değişiklik, Bursa'da üretiliyor olması, rengi, v.s. ile halkın ilgisini ve beğenisini topladı. Nasıl ki Marmaray açıldığında binip habire boğazın altından geçen insanlar olduysa Bursa'da da her iki tramvaydada aynı durumu yaşadık. İnsanlar şehir turu atmak için tramvaya biniyorlar.

Bir kaç Bursalı'nın yadırgadığı şey ise tramvay duraklarında turnike olmayışı ve kart okutma işinin tramvayda yapılıyor olması. Bu durum Türkiye dışında hiç raylı sistem görmemiş birisi için normal bence. Umarım belediye bu şekilde işletmeye devam eder.

Eskişehir'e gelirsek aracın yabancı ya da başka şehirlerde de kullanılıyor olması bence önemli bir unsur değil. Sorsanız Eskişehirliler'in de %90'ı bunu bilmiyordur. Türkiye'de Avrupa'daki mobilite olmadığı için insanlar bu gibi şeyleri fark edemiyorlar. Peki Eskişehirliler neden sevdiler? Hattın işletmesi, şehrin her yerine gidiyor oluşu, tramvay araçlarının güzel bir tasarıma sahip oluşu ve nihayetinde bu sistem bu insanların paralarıyla yapıldı , herkes kendi malını sahipleniyor.

Kullanıcı avatarı
alabay
Evliya Çelebi
Mesajlar: 5555
Kayıt: 21 Eyl Cum, 2007 12:12

Mesaj gönderen alabay » 16 Kas Cmt, 2013 14:08

İstanbul otobüslerinin renkleri aslında çok iyi ve doğru bir adımdı. Ama onu da, her zamanki gibi, sırıttırdık. Çingene kıyafeti diyemeyeceğim, çünkü artık öyle şey denmez, ama derlerdi işte :-) Aynen öyle, zıngırtı pıngırtı. İstanbul’un ta kendi kimliği kayboluyor. Bunun hem toplumsal, hem siyasî sebepleri var. Ki bu ikisi de birbirine bağlı. İstanbul bir çok kişi tarafından »elit« görülüp, şimdi biraz yıkılıyor gibime geliyor. Eski eliti yıkmak. Şizofreni ise, eski elitin asıl Osmanlı eliti olmasından doğan »yıkıp, yine de eskiye gider gibi yapmak«. Bu en karmaşa durum. Bence bilhassa son seneler, son on, yirmi, otuz sene bizde ıstanbul kimlik hissini büsbütün yaktı, yıktı. Bu çok korkunç. Sultanahmet yıkılsa, onu bile artık doğru dürüst yeniden yapmazlar, bakın demedi demeyin. Yok efendim Çamlıca’ya bir »EN«. Utanç verici. Hissiz, kalpsiz, kimliksiz.

Otobüslerde, ayrıca da tramvaylarda, metrolarda ve diğer toplu taşım araçlarında ya hepsini bir dam altında toplamak gerekirdi, ya da, bu olmayacaksa, tüm o şirketleri merkezî bir »İstanbul« odağında toplamalıydı. O merkezî odak hatlandırma, ücretlendirme, frekans ve de işte CI dedikleri renklendirmeyi falan yapmalıydı. İETT, İBB, OAŞ (otobüs anonim şirket miydi, neydi şu İstanbul Otobüs bilmemnesi?), ek TCDD ve belki de İDO … hepsinin bir »İstanbul« kimliğine sokmalıydı. İlki renk. Sarı meselâ neden iyi oldu? Türkiye’de başka yok. İlk baştakı kızıl-krem çok güzeldi, ama Türkiye geneli oldu. Yeşil pek yakışmadı, ama tam da otutulmadı. Mavi? Denizlerden dolayı mantıklı olurdu. Portakal? Mor? Şu taksi daması palavrası yerine, böyle şeyler düşünmeliydi. Sonra hepsini (!) bu renklere boyamalıydı. Ek ayırıcı şeyler gerekirse, onlara çare bulunurdu. Bak, Viyana bile hatları için garip ama adamakıllı bir hatlandırma sonucu çıkartmış.

He, eskiden meselâ İstanbul’un bir »arması« vardı, yedi tepeli, bir kaç minareli şu eski İETT simgesi. Böyle şeyler (Almancası Wappen) bizde kültür sahipliğine hâlâ girememiş, ulan Moğollar bile artık yurt çadırlarını kente tasarım olarak taşımış. Bazı komşu ülkelerin kimlik problemlerini anlıyorum, ama Türkiye için buna bu şekilde sebep görmüyorum.

Bunlar anlaşılmadan evvel hiçbir şey doğru işlemeyecek. O düşünüp, taşınıp yazdığım yazıları sonralara bırakıyorum.

Kullanıcı avatarı
alabay
Evliya Çelebi
Mesajlar: 5555
Kayıt: 21 Eyl Cum, 2007 12:12

Beyin Fırtınası Derlemesi

Mesaj gönderen alabay » 17 Kas Pzr, 2013 14:11

Beyin Fırtınası Derlemesi
Tramvayların kent kimliğinde yeri olabilir mi?
Meselâ Basel (CH) ve Strasbourg (F). İkisi de tramvaylarına çok düşkün, ve tramvay oraların simgesi de.
Özellikle Cumhuriyetin sonrası dönemde İstanbul’da tramvay araçları neden kabullenildi ve sevildi?
Bu tramvaylar çok daha evvelden, onu unutmamalı? Atlı tramvayla başlayan şebekeler tabiîki tam oturmuş şeyler. Yani, yirmili yıllarda tramvay yeni değildi. 1871 tramvay atla başlamış. Cumhuriyet kuruluşunda tramvay şebekesi yarım yüzyıllık bir şey!

Ve de, bu konuda bir şeyi göz önünde tutmamız lâzım: Sistemle araç birbirlerine bağlı, ikisi birbirini şartlandırıyor.

Eskiden durum şöyleydi:

1. Tramvaylar gereken iyi bir servis vermişler.

2. Tramvaylar kenti kent yapmışlar, çünkü evvelden ulaşım, varsa, özelmiş.

3. Zamanla tramvaylar attan elektrikliğe dönüşmüş.

Bence şu üçüncü nokta da önemli. Çünkü bir adım ileri. Biz bugün çok geriye yöneliyiz. Hâlâ tramvayımıza »çağdaş« tramvay diyoruz. Neye göre çağdaş? Mağara devrine göre mi? Korkunç. Bu bir heves problemi havası katıyor. Zamanında atlı tramvay elektrikleşince, bu, şu anki tramvay uçarak gidercesine modern ve gelişmiş bir adımdı. Tünel’e ve Kısıklı’ya çıkışlar için bu çok büyük bir hamleydi.
Bugün modern tramvay döneminde araçlar ile ilgili bir sahiplenme algısı neden oluşmuyor?
Ayrı noktalar arasında şunlar önemli olabilir:

1. İstanbullu İstanbullu değil artık! İstanbul bir gecekondistan ve rantçı havuzu olmuş. Rantçı derken şu modern gözüken, ama İstanbul’la alâkasız olan tokilik banliyöleri kastediyorum. Bundan otuz yıl evvel Bahçelievler köydü, bugün neredeyse merkez. Bu bir hortlak patlaması. Seksenlerin başında nüfus 3, 3,5 milyondu. İstanbul İstanbullularındı. Şimdi gelip orada yaşayıp, orayla kaynaşmayan, kaynaşamiyan, kaynaşmak istemeyen kapaklanmış. Bu sosyolojik açıdan büyük bir problem. İstanbul başından sırf elit falan değildi. Dilencileri vardı, Sulukulelileri vardı, sakatları vardı, ama hepsi İstanbullu ve İstanbul’un parçasıydı. Bugün İstanbul’a herkes sığınmış.

2. Tramvay iyi değil, kötü. İşe yaramıyor (gibi). 1890 veya 1910 veya 1930 tramvayları çok ciddî bir katkı sağlıyorlardı. 1990’dan beri oluşan tramvaylar biraz palavra. Çünkü yetmiyorlar. Trasları bugünün trafiğine göre plânlanmamış. Ve de düşünmeli, aslında hakikaten İstanbul için bu tipik modern tek kurt tipi tramvaylar mı elverişli, yoksa eski tip vagonlu, kısa araçlar daha mı elverişli olurlardı. Kısa ama alçak tabanlı Mini-Combinolar var(dı) meselâ. Araç kısa ama çok daha sık geliyor. Bugünün kafası, yani seksenlerden beri üreyen kafa yapısı bizde »araç dolu, tıklım tıklım olacah« mantığına alışmış. Halbuki toplu taşım aracı ferah, yarı, 4/5 dolu olmalı. Ki … insanlar sevsin, tercih etsin. Tramvayın verdiği bir avantaj yok ortada. Buna karşı Metrobüs olayına bak. Yamalık gibi bir şov sistem, ama ilk elde acaip bir avantaj sağladığından, insanlar bunu sevmiş, kullanıyorlar.
İstanbul Tramvay aracı diye bir şey nasıl kabullendirilebilir?
3. Yanlış soru. İstanbul Tramvay Şebekesi bir tüm ve ağ olarak görülmeli. Bugün eleştirdiğim sistemsizlik (ağ, makas, hatlar, hat numaraları) hepsi bundan neredeyse yüz yıl evvel varmış. Bugün yok. Türk halkı onlarca senelerdir geriliyor. Şu an da en büyük problem, hem geriliyor, hem ilerliyor. Bu bir ruhî iç çatışma doğuruyor. İnsanlar problemli oluyorlar. Hayat şartları zor, eğitim şartları zor, politika belirli bir kısmı hoşnut edemiyor, etraf savaşlara boğuluyor, internet ve medya sayesinde herkes dünyada herkesin yaşam tarzını görebiliyor, herkesin bir ayfonu falan var … acaip bir hızlanma ve ilerleme, buna karşı da sakat bir tutuculuk birbirlerine takılıyor. Eksik olan hakiki bir benlik, kimlik, mantıklı bir muhafazakârlık. Şov gibi yapılan şeyler insanları soğutuyor. Tramvay yapacaksan, doğru yap! Sonsuz kurt gibi bir hat yapacağına, üç dört kısa, orta parkurluk hat kur ve işlet, insanlara yarasın. İnsanlar neye yaradığını görsün, anlasın. Bence yapılanlar onlarca senedir çok, ama çoook yanlış. Bence 1950’lerden itibaren bazı noktalarda ilerleme diye bir şey kalmadı. İstanbul Tramvay Aracı mantıklı bir İstanbul Tramvay Şebekesi parçası olsaydı, bir işe yaradığından, herkes onu sever, onu benimserdi. Ama ortada sistem yok. Oraya bir noztalci, buraya bir Moda (semt) oyuncak palavrası, şuraya üç dört farklı araçlı EN uzun uzun uzun bir şeyler. Aktarma kötü şaka. Ne bu? Kime? Masterplân … hah. Plânlanmış metro, banliyö, »Marmaray« ve İDO (!) ile otobüsleri kompleleştiren bir tramvay sistemi düşünmeliydi. Neden Yenikapı baştan beri arka kafada değildi? Neden Haydarpaşa tramvayı (artık) yok? Baş noktaları tramvayların bağlaması gerekirdi. Surdışı belki o kadar önemli bile değildi, çünkü orası daha metro, banliyö yapımına uygun. Suriçi … Topkapı, Aksaray, Fatih, Kocamustafapaşa, Lâleli, Eminönü, Tophane, Beşiktaş, Taksim, Eyüp, Kâğıthane, Mecidiyeköy, Feriköy, Kurtuluş, Levent, belki de Bebek ve ötesi bile … bütün bunların tramvayla ulaşılabilir yerler olmaları gerekirdi. Batıda da Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye, Bakkalköyler, Kadıköy öteleri. Aynısı. Buna ek metro, banliyö, metrobüs, fasafisu gelmiş miydi, toplu taşım iyi bir toplu taşım olurdu. Bu işten anlamıyorlar sanki. Yani, bir yandan eyaletler ve bölgeler gibi bir sistemden korkuluyor, öte yandan İstanbul toplu taşımı bunun en beter sistemiymiş gibi, sanki birbiriyle hiç alâkası olmayan odak noktaraından çıkışla plânlanıyor gibi :-(

Ve bunlardan dolayı, var olan modern araçlar, tüm teknik yenilikleri ve güzelliklerine rağmen, kente ait bir mobilya ya da siluet parçası olarak kabul görmüyor gibi! Ama işte – dünyanın en kral aracını bile, işe yaramayan bir sisteme oturtursan, insanlar en azından şuuraltından bir nefret geliştirir. Çok daha önemli olan, tramvay şebekesini iyileştirmek.
Bu durum kentlilik bilinci ile mi ilgili?
O da, evet. İstanbulluluk yok, kentlilik yok. Yok artık. Bir yandan kentsel dönüşüm diye bin senelik çingene kültürü batırılıyor, şovvv rezidansss yapılıyor, toku balık fabrika semtleri yapılıyor, öte yandan İstanbullu kimliğini hissettirecek hiçbir şey öngörülmüyor. İstanbullu nedir? Kimdir? Nedendir? Turistler bile artık daha İstanbullu. Cidden sosyolojik ve urbanetnolojik bilgi sıfır. Bilgi ve yaklaşım. Şu Gezi Park plânları da gösteriyor ki, kent bilimi de sıfır. Yeşil ne demek, identifikasyon ne demek, ferah ne demek, gürültü ne demek. Taksim yeraltı durumu nasıl? Vesaire. Yani, çanak çömlek diye düşünen, öyle de davranıyor.
Nüfus kendisini İstanbullu hissetmiyor mu artık?
Bir kısmı, evet. Ve sonra da, Haliç köprü metro istasyonu gibi şeyler, bu nüfusu metrodan da soğutacak. Şov ve kötü çünkü. İnşaallah Marmaray’da da olmaz bu. Kötü ve ucuz iş yaptın mı, katlı katlı pahallı ödersin, hayat öyle. Görmüyorlar. Bizden sonrası bizi ilgilendirmez gibi bir hava esiyor sanki.
Yeni bir aracı »İstanbul Tramvayı« olarak kabul ettirebilmek sadece bir pazarlama ve reklam becerisi midir acaba?
Kesinlikle hayır, hiç değil. Tam tersi. »Anladık, bak geliştiriyoruz, problem çözeceğiz« hareketi görünmezse – ki öyle davranacak yiğit yok ortada – öyle bir reklâm tam tersine, öfke de yaratabilir. İnsanlar tramvayı zedelerler falan. Bu da şov, bu da susturmak için bir şeker yığını hissi gelişebilir. Ama! Neden o kadar çok beleşçilik var acaba? Çünkü o susan ve sağol efendim diyecek ayak halkı İstanbullu değil, kenarda köşede, çok zor bir hayat yaşıyor. Hiç enklüzyon diye bir şey yok. Yani halkı birleştirmek ve bütünleştirmek gibi bir çaba görünmüyor, hissedilmiyor. Halk bölünüyor. ki bu seksenlerde başladı. Özal zamanında denmişti ki, ortadirek eriyor gidiyor. Eh işte, ortadirek eridi gitti, zenginler kaldı, ve yoksullar. Bu çok kötü.

Bence, toplu taşım ve tramvay konusunda, şu köşelerden başlayıp beyin fırtınası yapmalı:

1. Eski tramvayların renklerine geri dönülmeli (mi?) … kızıl/krem.

2. Eski tramvayların hat renkleri elverişli olabilir mi? Bence hayır, ama düşünmeli.

3. Uzun zaman araçlara reklam yapıştırmamalı, ki bir vücut benimsemesi doğabilsin.

4. Araçlara isim verilebilir. Eski semt/ilçe isimleri elverişli olur (Fatih, Beyoğlu, Üsküdar, Kadıköy, …). Bu isim verme olayı Almanya’da meselâ acaip önemli. Yani, kutsal gibi. Araca kimlik vermiş gibi olunur, aynı vapurlardaki gibi. Ki, semt/ilçe eşittir İstanbul. Ama bence ilk önce eski (!) isimleri kullanmalı, yani Başakşehir, Atakent falan pek kimlik doğurucu olabilirler mi, bilmem.

5. Araç tasarımında bence insanları sıkmamalı, oturma yerleri, durma yerleri, geçişler, fazla ekran cızırtı pızırtı, yani moderniteyle dayak atmamalı, öldürmemeli. İtici olur.

6. Araç için anonslar gibi şeylerde frekansları, araç içi (sürüş) frekansları, hepsini kulağa hoş gelecek şekilde ölçüp, birbirine ayarlamalı. Bunda yapılmaması gereken büyük bir hata, boş ile dolu araç ayırımı. Hani konser-öncesi soundcheck yapıp, ortalık dolduktan sonra, ula ses bambaşka dercesine. Bunlar da insanı soğutup, itebilir, doğru yapılırsa ise çekebilir de. Bunlar insanların değil de, durumun »soft skills«leri.

Konuyla ilgili, Esat ile yaptığımız ilk beyin fırtınasının bir kaç yazılarından derlenmiştir.

Cevapla

“Toplu Taşıma Araçları” sayfasına dön